Georges İvanovitch Gurdjieff 20. yüzyılın en büyük araştırmacılarından aynı zamanda da en gizemli isimlerinden biridir. Ruhsal öğretmen ve yazar olarak adından söz ettirmiş öncü bir kişiliktir. Onu tanımlamak için, çeşitli kaynaklarda derviş, sufi, bilge, mistik, filozof gibi tanımlara rastlamak mümkündür. Gurdjieff tam olarak bilinmemesine karşın 1873-77 yılları arasında, o dönemlerde Çarlık Rusyası sınırları içindeki (günümüzde Ermenistan) Gümrü (Aleksandrapol) şehrinde doğmuştur. Yunanlı bir baba ve Ermeni bir anneden dünyaya gelmiştir. 1877 yılında Rusların Kars’ı işgali sonrası uzun yılları Kars’ta geçmiştir. Bu dönem içinde rahip ve doktor olarak eğitim görmüştür.
Gençlik yıllarında Kars’ta Ani harabelerinde arkadaşlarıyla buldukları Sarmoung Kardeşliği denen ezoterik öğretinin, parşömenlere yazılı bilgeliğiyle karşılaşmıştır. Gurdjieff, bu kardeşliği Sümer ve Mısır’dan gelen ezoterik bilgileri koruyan bir okul olarak anlatır. Gurdjieff insanlığın bir yanılsama içinde yaşadığını, kendi gerçeğinin farkında olmadığını söyler. Bunun için insanın kendisini oluşturan biyolojik ve psikolojik yapıyı bilmesi, kendi kendini o yapıların baskılarından kurtarması gerekir. Gurdjieff, insanın fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak gelişmesi gerektiğini söyleyen 4. Yol adlı öğretisini dersler, müzik, dans ve fiziki birleşimiyle ortaya koyar.
Babasının onu bir rahip ve doktor olarak görme arzusuna karşın, Gurdjieff, İstanbul, Anadolu, Orta Doğu, Uzak Doğu ve Kuzey Afrika’da kadim bilgeliğin izlerini sürmüş pek çok bilge ve üstada öğrenci olmuştur. kadim bilgeliğin peşine Orta Asya, Mısır,
Hindistan, Tibet ve Roma gibi merkezlere de yolculuk etmiştir. Doğuştan getirdiği yeteneklerini bu yolculuklar süresince simya, farmakoloji, hat, müzik ve dans gibi tekniklerle zenginleştirirken, insan varlığının gizemlerini araştırmıştır. Ezoterik psikoloji bilgeliği, çağdaş batılı insanların anlayabileceği şekilde ifade edebilecek derecede sadeleştirip, 4. Yol adı verilen “Kendini Bilme” ekolünün kurucusu olmuştur.
Gezilerinden döndükten sonra, Birinci Dünya Savaşından önce etrafında öğrenciler toplanmaya başlamıştır. Çalışmalarına devam ederken, Rus Devrimi (1917) sırasında Kafkasya’daki Essentuki’ye yerleşmiş sonrasında Tiflis ve İstanbul’da İnsanın Uyumlu Gelişimi Enstitüsü (Institute pour le Developpement Harmonique de l’Homme) öğretisinin ilk örnek çalışmalarını yapmıştır. Ardından Berlin ve Londra’dan sonra Paris’e geçmiştir. Paris yakınlarında Château du Prieure’ye gitmiş ve 1922’de İnsanın Uyumlu Gelişimi Enstitüsü’nü bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Takipçileri arasında, zamanının ünlü sanatçıları, bilim adamları ve aristokratlar da bulunmaktaydı. Her şeye rağmen en iyi öğrencileri için bile kendisini tam anlamıyla anlayamadıklarını söylemiştir. Ölümüne kadar Amerika’ya da sıkça ziyaretler yaparak insan yetiştirmeye devam etmiş ve 1949 yılında Enstitünün bulunduğu Fontainebleau-Avon’da defnedilmiştir.
Yazdığı eserler şöyle sıralanabilir:
• Beelzebub’s Tales to his Grandson (Beelzebub’un Torununa Masalları)
• Olağanüstü İnsanlarla Karşılaşmalar
• Life is Real Only Then, When ‘I am’ (Yalnızca Ben Gerçeksem Hayat Gerçektir)
• Gerçek Dünyadan Manzaralar