Kadim bilgeliği almak bütünün bilgisini almak anlamına da gelir. Kişi, etrafıyla her yönde kurduğu bağlardaki derinliğine göre alır/hisseder bu bilgeliği. “Komşunu kendin gibi sev” sözüyle özetlenen bu bilgelik grup çalışmasıyla kişiye gelir.
Uygun bir çalışma grubu bulmak ve çevre yaratmak için kalpteki noktanın uyanması gerekir. Sanıyoruz bu aşamadaki ilk aktif çaba bu noktanın uyanması olmalıdır… Boyutlar, birbirlerinin içindedir ve üst boyutlar, alt boyutları kapsarlar. Hedef, yatay oyalanmaları geçip, dikey hareket edebilmektir. Yaratım sadece ışıktır ve ona geri döner.
Tüm negatif durumlar, duygu ve düşünceler, tutumlar hepsi ışığın unutulma hallerinin birer iz düşümüdür. Her varlık geldiği ışığı hatırlama potansiyeline sahiptir. Bu potansiyelin bir realite haline gelmesi ancak bir rehber ve bir grupla birlikte çalışmayla olur.
Bizler doğanın sadece bir yarısını görebiliyoruz. Duyular dışı diye tarif edilen, fizik ötesi gibi isimlerle anlatılan öte alem de bu dünya kadar gerçektir. Kadim üstadlar doğayı olduğu gibi görebilir, algılayabilir ve bu bütünlüğü, bu bilgiyi aktarabilirler. Kadim gelenekte bilgi, inisiasyon denen bir teknikle aktarılır. Bilgi de evrenimizdeki her şey gibi bir maddedir ve bilgi vermek bir anlamda bir madde transferidir.
Hermes, Tanrıyla karşılaşınca ondan, “kendisine maddenin hakikatini göster”mesini istemiş. Bu BENLİKSİZLİK demektir. Kadim bilgelikte buna HİÇLİK ALEMİ denir. Hiçbir izlenimin negatif bir iz bırakmadığı yer…
Kendini “bir şey” sanmak, insanı “birlikten” ayırır.
Kendini bilmek, “birliği” bilmekle olur.